Heghnar Watenpaugh: The Past is not Silent

11174429_10153245501347356_8563969329863471475_o Heghnar Watenpaugh delivering her speech in Istanbul on April 24, 2015. Photo credit: Sylvia Dakessian.

Heghnar Watenpaugh delivered a speech in Armenian and Turkish on behalf of Project 2015 at the centenary commemoration of the Armenian Genocide in Istanbul’s Taksim Square on April 24, 2015.

Project 2015 has been a two-year-long effort to organize Armenians from around the world and others committed to human rights and genocide prevention in the United States, Europe, and the Middle East to travel to Turkey to join this centennial commemoration.

Watenpaugh is the co-chair of the Department of Art and Art History at UC Davis. Below we present her speech, entitled “Let us Make a New Beginning” in English, Turkish and Armenian.

***

We are here today to mark the one hundredth anniversary of the Armenian Genocide, one of humanity’s darkest events. But for Armenians all over the world, it is also a time when we celebrate our survival, and our enormous resilience.

I am here today because one hundred years ago my great-grandmother climbed a mountain. She was living in Khidir Beg village, on Musa Dagi, overlooking the Mediterranean Sea. The Ottoman army had forcefully conscripted her husband, never to return. Soon after, when the state issued a deportation order for the village, the people of Khidir Beg held a meeting to decide how to respond. Some of the villagers chose to obey the order and went on what turned out to be a death march that few survived.

But my great-grandmother Varter, a young mother of three, and a few other stubborn villagers defied the order. They scaled their mountain, and for forty days the Armenians of Musa Dagi fought off the Ottoman Army until their supplies ran out and a passing allied battleship miraculously rescued them.

Wherever the Armenian survivors like my ancestors went, in each refugee camp, in every town, from Beirut to California, they recreated their village. They planted mulberry trees, pomegranate trees, and grape vines, gathering in their shade.

And that is why I am here today: to honor those who were killed, those who resisted, and those who survived. I stand proudly with you here today to speak my great-grandparents’ names, Sarkis Zeitlian and Varter Kojanian, in Armenian, our beautiful language that survives against all odds. I speak their names in the heart of this great city: a city where Armenians thought, wrote, created, and lived for centuries before the Genocide; a city where now a small but dignified and vibrant Armenian community continues to teach its children our language and our traditions.

As I speak Armenian in the heart of Istanbul on this hallowed day, I can hear the sounds of the past. If you listen carefully, the past is not silent. It is as clear as the ringing of a church bell on a Sunday morning.

There are Armenian churches all over this beautiful country. Some of them are now in ruins, some of them are mosques, sports clubs, stables, and barns. Yet they maintain their dignity, and they astonish us with their beauty. They, too, are survivors. They could never be museum exhibitions.

For if you listen carefully you can hear the distant echo of their bells. When the bells ring at the 1001 Churches of Ani, the capital of our ancient kings, all the other churches respond: from my ancestors’ little village church, to the Church of the Holy Cross on Aghtamar, to Surp Giragos reborn in Diyarbekir. And the voices of our ancestors can be heard from the mountains of Sasun, to the plains of Mush, amidst the pine trees of Zeytun, and even above the burning sands of Der Zor.

They are calling for justice. We are calling for justice. We are here today with Armenians from around the world and citizens of many nationalities who have traveled to stand against denial. We are here today with citizens of Turkey who are standing with us in our quest for redress and restitution.

I am here today with my children, Arda Zabel and Aram David, because I want them to embrace the land of their ancestors. I want for them a world in which we can stand together with dignity, equality, and justice for all the people of this land, and for all people around the world.

Friends, let’s begin again, and like my great-grandmother, let’s climb our mountain together. Let us hear the bells ringing, urging us on. Let us work together for justice.

***

Sizi yeni bir başlangıca davet ediyorum: Ermeni Soykırımı’nın 100. Yılını Anma Etkinlikleri Konuşması

Bugün, burada, insanlığın en karanlık olaylarından biri olan Ermeni Soykırımı’nın 100. yılını anmak üzere bulunuyoruz. Ancak bugün, aynı zamanda, biz dünyanın dört bir yanına dağılmış Ermeniler için, hayatta kalmamızı ve müthiş direncimizi de kutladığımız bir gün.

Ben bugün burada bulunmamı, büyükannemin annesinin bundan yüz yıl önce bir dağa çıkmış olmasına borçluyum. Kendisi, 1915’te Akdeniz’e açılan Musa Dağı’nda, Hıdır Bey Köyü’nde yaşıyormuş. Kocası Osmanlı devleti tarafından zorla askere alınmış ve bir daha da geri dönmemiş. Kısa bir süre sonra da devlet köyün boşaltılmasını buyurmuş. Hıdır Bey’in ahalisi bu emre nasıl karşılık vereceklerini kararlaştırmak için toplanmışlar. Bazı köylüler emre itaat ederek yola koyulmuşlar. Ancak kısa bir süre sonra bunların, aralarından pek azının hayatta kalacağı bir ölüm yürüyüşüne çıktıkları anlaşılmış.

O zaman üç çocuk sahibi genç bir anne olan büyük annemin annesi Varter ve onun gibi inatçı birkaç köylü daha emre itaat etmeyi reddederek dağa çıkmış ve Musa dağını kuşatan Osmanlı ordusuna direnmişler. 40 gün direndikten sonra erzakları tükendiğinde, mucizevi bir şekilde oradan geçmekte olan ittifak devletlerine ait bir savaş gemisi tarafından kurtarılmışlar.

İşte bu ve buna benzer bir şekilde hayatta kalabilen Ermeniler, benim atalarım gibi, gittikleri her yerde, mülteci kamplarında, Beyrut’tan Marsilya’ya oradan Kaliforniya’ya kadar uzanan bütün şehirlerde hayata tekrar sıfırdan başlayıp, daima özlemini duydukları köylerini yeniden kurmuşlar. Dut ağaçları, nar ağaçları, üzüm asmaları dikip, onların gölgesinde toplaşıp yitirdikleri geçmiş hayatlarını anıp durmuşlar.

İşte ben de bugün, bu yüzden, öldürülen, direnen ve hayatta kalan bütün Ermenilere saygımı sunmak için burada bulunuyorum. Bugün burada, sizinle birlikte, gururla, dimdik ayakta durarak büyükbabamın ve büyükannemin adlarını, her şeye rağmen hayatta kalabilen güzel dilimizde, Ermenice anıyorum: Sarkis Zeitlian ve Varter Kojanian. Onların adlarını, Ermenilerin soykırımdan önce yüzyıllar boyunca düşündükleri, yazdıkları, yarattıkları ve yaşadıklarıyla canlandırdıkları bu harika şehrin tam kalbinde anıyorum; bu şehir ki burada hala yaşamaya devam eden onurlu ve canlı bir Ermeni cemaati, çocuklarına, çocuklarımıza dilimizi ve geleneklerimizi öğretmeye azimle devam ediyor.

Bu kutsal günde, İstanbul’un kalbinde Ermenice konuşurken, geçmişin sesleri kulaklarımda çınlıyor. Zira dikkatle dinlediğinizde geçmişin sessiz olmadığını fark eder, sesini bir Pazar sabahı çalan kilise çanı kadar açık ve net duymaya başlarsınız.

Bu güzel ülkenin her köşesinde Ermeni kiliseleri var. Ancak bunlar çoğunlukla harabeye dönüşmüş durumda; bazıları cami, okul diğerleri de ahır veya ağıl olmuş. Bu kiliseler her şeye rağmen onurlarını muhafaza edip güzellikleriyle bizi hayrete düşürmeye devam ediyorlar. Biz Ermeniler gibi onlar da mucizevi olarak hayatta kalanlardan; bizim için daima kutsal olmaya devam edecek, hiçbir zaman ruhsuz müze sergilerine dönüşmeyecekler.

Dikkatle kulak verirseniz onların çanlarının da uzaktan gelen yankısını duyabilirsiniz. Bizim kadim krallıklarımızın başkenti olan Ani’nin 1001 kilisesinde çanlar çaldığında, atalarımın köyündeki küçük kiliseden, Ahtamar’daki Surp Haç Kilisesi’ne ve Diyarbakır’da yeniden doğan Surp Giragos’a kadar diğer bütün kiliseler onlara yanıt verirler. Atalarımızın sesleri hala, Sasun dağlarından Muş ovasına, Zeytun’un çam ağaçlarından Der Zor’un yanan kumlarına kadar yankılanır durur.

Atalarımız adalet istiyorlar. Biz adalet istiyoruz. Bugün, burada, dünyanın dört bir köşesinden gelmiş olan Ermenilerle bir aradayız. Bizimle beraber inkarcılığa karşı durmak için İstanbul’da gelmiş bir çok farklı ülkenin yurttaşlarıyla bir aradayız. Bugün, burada, tazmin ve telafi arayışımızda bizimle birlikte duran Türkiye yurttaşlarıyla da bir aradayız.

Ben bugün, burada, çocuklarım Arda Zabel ve Aram David ile birlikteyim çünkü onların atalarının topraklarını kucaklamasını istiyorum. Onların, bu toprakların ve dünyanın tüm halklarıyla birlikte, onurlu, eşit ve adil bir şekilde ayakta durabildikleri bir dünyada yaşamasını istiyorum.

Sevgili dostlar, sizi yeni bir başlangıca davet ediyorum. Büyükannemin annesini anarak, bizler de dağımıza birlikte tırmanalım; duyduğumuz çan sesleri bizi yüreklendirsin. Adalet için hep birlikte çalışalım!

***

Այսօր հաւաքուած ենք մարդկութեան ամենասեւ դէպքերէն մէկուն՝ Հայոց Ցեղասպանութեան 100ամեակը նշելու համար։ Ասիկա նաեւ պահ մըն է, երբ աշխարհասփիւռ հայերս կը հռչակենք մեր վերապրումը եւ վերականգնումի մեր կարողութիւնը։

Այսօր այստեղ եմ, որովհետեւ մեծ հօրս մայրը լեռ մը մագլցած է հարիւր տարի առաջ։ Ան կ՚ապրէր Խտըրպէկ գիւղը՝ Մուսա լերան շրջանը, Միջերկրական ծովուն դիմաց։ Օսմանեան բանակը բռնի զինուորագրած էր անոր ամուսինը, որ երբեք պիտի չվերադառնար։ Այնուհետեւ, երբ պետութիւնը գիւղի տեղահանութեան հրահանգը հրապակեց, Խտըրպէկի ժողովուրդը ժողով մը գումարեց՝ իր ընելիքը որոշելու։ Գիւղացիներուն մէկ մասը որոշեց ենթարկուիլ հրամանին։ Անոնք ճամբայ ելան մահուան քայլարշաւի մը, որմէ քիչեր պիտի վերապրէին։

Բայց հօրենական մեծ մայրս՝ Վարդերը, որ երեք զաւակներու մայր էր, եւ ուրիշ յամառ գիւղացիներ հրահանգին դէմ կանգնեցան։ Բարձրանալով իրենց լեռը, Մուսա լերան հայերը կռուեցան քառասուն օր շարունակ ընդդէմ օսմանեան բանակին, մինչեւ որ, իրենց պաշարը վերջացած ըլլալով, անցնող դաշնակից ռազմանաւ մը հրաշքով զիրենք ազատագրեց։

Նախնիներուս նման, հայ վերապրողները իրենց գիւղը վերստեղծեցին ամէնուրեք՝ իւրաքանչիւր գաղթակայանի, իւրաքանչիւր քաղաքի մէջ, Պէյրութէն մինչեւ Գալիֆորնիա։ Անոնք տնկեցին թթենիներ, նռնենիներ եւ որթատունկեր եւ հաւաքուեցան անոնց շուքին տակ։

Ահա թէ ինչո՛ւ այսօր այստեղ եմ. բոլոր սպաննուողները, բոլոր դիմադրողները եւ բոլոր վերապրողները մեծարելու համար։ Այսօր հպարտութեամբ կանգնած եմ ձեր կողքին, մեծ հօրս ծնողներուն՝ Սարգիս Զէյթլեանի եւ Վարդեր Գոճանեանի անունները արտասանելու համար հայերէնով՝ բոլոր խոչընդոտներուն դէմ գոյատեւող մեր գեղեցիկ լեզուով։ Անոնց անունները կ՚արտասանեմ այս մեծ քաղաքին սրտին մէջ։ Քաղաք, ուր հայերը մտածած, գրած, ստեղծագործած ու ապրած են դարերով՝ ցեղասպանութենէն առաջ. քաղաք, ուր փոքր, բայց արժանաւոր եւ թրթռուն հայ համայնք մը ներկայիս կը շարունակէ մեր լեզուն ու մեր աւանդութիւնները սորվեցնել իր զաւակներուն։

Մինչդեռ հայերէն կը խօսիմ այս սրբազան օրը Իսթանպուլի սրտին մէջ, կրնամ լսել անցեալի ձայները։ Եթէ ուշադրութեամբ մտիկ ընէք, անցեալը անձայն չէ։ Նոյնքան վճիտ կը հնչէ, որքան եկեղեցիի մը զանգին ղօղանջը Կիրակի առաւօտեան։

Այս գեղեցիկ երկրին ամբողջ տարածքին հայկական եկեղեցիներ կան։ Այսօր մէկ մասը աւերակ է, իսկ ուրիշներ մզկիթներ դարձած են, մարզական ակումբներ, գոմեր եւ ախոռներ։ Այսուհանդերձ, անոնք կը պահեն իրենց արժանաւորութիւնը եւ մեզ կը զմայլեն իրենց գեղեցկութեամբ։ Անոնք ալ վերապրող են։ Երբեք թանգարանային ցուցադրութիւններ պիտի չկարենային ըլլալ։

Որովհետեւ եթէ դուք ուշադրութեամբ մտիկ ընէք, պիտի կարենաք լսել անոնց զանգերուն հեռակայ արձագանգը։ Երբ զանգերը կը հնչեն Անիի՝ մեր հին թագաւորներուն մայրաքաղաքին հազար ու մէկ եկեղեցիներուն մէջ, միւս բոլոր եկեղեցիները կ՚արձագանգեն՝ նախնիներուս փոքրիկ գիւղական եկեղեցիէն մինչեւ Աղթամարի կղզիի Սուրբ Խաչ եկեղեցին եւ մինչեւ վերածնեալ Սուրբ Կիրակոսը Տիարպեքիրի մէջ։ Իսկ մեր նախնիներուն ձայները կրնան լսուիլ Սասնայ լեռներէն մինչեւ Մշոյ դաշտերը, Զէյթունի սոճիներուն ընդմէջէն եւ նոյնիսկ Տէր Զորի կիզիչ աւազներուն վրայէն։

Անոնք կը կանչեն արդարութեան համար։ Մե՛նք կը կանչենք արդարութեան համար։ Այսօր այստեղ ենք՝ աշխարհի չորս կողմերէն եկած հայեր եւ բազմազգ քաղաքացիներ, ժխտումի դէմ կանգնելու։ Այսօր այստեղ ենք Թուրքիոյ քաղաքացիներու հետ, որոնք մեր կողքին են՝ սրբագրման եւ հատուցման մեր փնտռտուքին մէջ։

Այսօր այստեղ եմ զաւակներուս՝ Արտա Զապէլի եւ Արամ Դաւիթի հետ, որովհետեւ կ՚ուզեմ, որ անոնք իրենց պապերուն երկիրը գրկեն։ Աշխարհ մը կ՚ուզեմ անոնց համար, ուր կարենանք արժանապատուութեամբ, հաւասարութեամբ եւ արդարութեամբ կողք-կողքի կանգնիլ՝ այս երկրի ամբողջ ժողովուրդին եւ աշխարհի բոլոր մարդոց համար։

Բարեկամներ, սկսինք նորէն եւ, հօրենական մեծ մօրս նման, բարձրանանք մեր լեռը։ Լսենք ղօղանջող զանգերը որոնք մեզ յառաջ կը մղեն։ Աշխատինք միասին՝ արդարութեան համար։